14 Ekim 2011 Cuma

Tip 1 Diyabeeett ben de tip biriyimdir :)) 2




İlk yazımda diyabetin hayatıma girişini anlatmıştım.Yine kaldığım yerden devam ediyorum.
Hastanede benim olduğum bölümde kanserli hastalar vardı daha çok.Gün aşırı birileri ölüyordu,çığlık sesleri yükseliyordu odalardan.Onları gördükçe benim hastalığım ne kadar basit en azından çaresi var diyordum.
Yan odamda Suat diye biri yatıyordu.Lenf kanseriydi.30'lu yaşlarda efendi bir çocuğa benziyordu.Her Cuma nişanlısı gelirdi,bahçede dolaşırlardı.Gelecek günleri konuşup,evliliğe dair planlar yaparlardı.Ben de hastanenin buğulu camlarından onları izlerdim ve Suat abi için dua ederdim.Onun hastalığı baya ilerlemişti,artık ilaçlar bile çare değildi.Bir gün hemşire kolumdan damar yolu açtı,çok canım yanmıştı.Acıya ve iğnelere karşı vücudum uyuşmuştu ama o iğne canımı çok yakmıştı.İğne iyice damara dayanmıştı ve şişmeye başladı.Acı içinde ağlamaya başladım.Odada kimse yoktu.Suat abi koridordan geçerken beni gördü.Hemen hemşireyi çağırdı.Sonra o yorgun gözleriyle bana baktı.''Ağlama artık bak çıkardılar.Birazdan geçecek'' dedi.Dedi ama ben daha çok ağladım.Çünkü biliyordum ki onun acısı geçmiyor.O gencecik bedenine karşı savaşıyordu.
O akşam moral olsun diğer odalardaki gençlere toplanıp okey oynadılar.Suat abi beni de çağırdı.Oyun çok heyecanlı gidiyordu.Suat abiyi ilk defa kahkaha atarken görmüştüm.Patavatsız bir kız.''Senin eline koluna serum bağlı değil.Karşıdan bakınca da hasta gibi durmuyorsun.Senin neyin var?''diye sordu.''Var işte birşeyler''dedi Suat abi.Kız üsteledi ''İyi de neyin var,öyle değil mi arkadaşlar aslan gibi çocuk,sen niye yatıyorsun burda?'' diye sordu.''Lenf kanseriyim''dedi Suat abi.''Hiç kanserli gibi görünmüyorsun'' dedi patavatsız kız.Baktık gördük ki kız laftan anlamıyor.Odalarımıza dağıldık...
Hastane günleri çok zordu.Hastalığı kabul etmekten daha zordu.Bir gün enjektör kullanmayı öğretmek üzere birkaç hastayla birlikte bizi eğitime aldılar.Vücudumuzun hangi bölgelerine iğne yapacağımızı gösterdiler.''Şimdi hep beraber öğle yemeği için iğnelerimizi yapalım'' dedi hemşire.''İnsülin dozlarınızı ayarlayın,göbeklerini açın,göbek deliğinden 3 parmak ileriye insülini enjekte edin.''Yaşlı bir teyze vardı.''Aman yavrım ben edimecen bu işe''dedi.Hepimiz güldük ama biz de korkuyorduk.Nasıl olacaktı yani günde 4 kere kim uğraşacaktı bu işle.
Kim hergün karbonhidrat sayacaktı,kim kan şekerini ölçecekti?Ellerimiz titreye titreye ilk insülinlerimizi yaptık..
Öğle yemeğinden sonra diyetisyen karbonhidrat sayımını öğretti,nelerden ne kadar yiyeceğimizi,hipoglisemi ve hiperglisemi durumlarında neler yapacağımızı anlattı.O gün rahat uyudum.''İnsan bilmediği şeyden korkar''diye bir söz vardır.Bu hastalığı öğrenmiştim artık ve korkmuyordum.Ama ertesi gün...
Ertesi gün vizitelerde nadir de olsa gördüğüm bir doktor geldi.''Eveeettt şeker kız.İnsülin yapmayı öğrenmişsin ama senin pompa kullanman gerekiyor dedi.''O ne''dedim.''İşte böyle cep telefonu gibi beline takıyorsun, kablosu var, iğneyle karnına monte ediliyor sana ihtiyacın kadar insülin veriyor bu pompa''.''Kullanmasam olmaz mı,ben de diğer hastalar gibi enjektör kullanayım.Bu makinayı takmak istemiyorum''dedim.''Olmaz senin hastalığın biraz daha ileri safhada bu pompayı kullanman gerekiyor,iğne sana göre değil.İleride şekerin inip çıkacak,çocuk sahibi olmak isteyeceksin,bu pompa senin için daha iyi''.dedi ve odadan çıktı.O gün akşama kadar ağladım.Ben nasıl kullanacaktım bu makinayı,bir tişört,badi giydiğimde belli olacaktı.Sonra asla yüzüstü uyuyamayacaktım.Daha 19 yaşındaydım,giyim kuşam,güzel görünmek benim için insülin üretiminden çok daha önemliydi.Böyle zamanlarda aklıma garip şeyler gelme konusunda üstüme yoktur.Petek Dinçöz'ü düşündüm:))
Dümdüz bir karnı vardı,ne giyse yakışıyordu.benim karnım da ise iğneyle vücuduma bağlı kablolar olacaktı.O kadar çok ağladım ki,gözlerim kan çanağına döndü,şişti.Suat abi geldi,niye ağladığımı sordu.Olanları anlattım.İçinden ''Ne şanslısın en azından yaşayacaksın,tak işte o makinayı ne fark ederki gözüksün varsın.Benim durumumda olsan ne yapacaksın''der gibi bakıyordu.Ama her zamanki efendiliğiyle hiçbirşey demedi.''Anladım...üzüldüm belki başka bir çaresi vardır.Araştıralım,doktorlara soralım''dedi.Kafaya koymuştum.o iğneleri yapacaktım ama bu makinayı takmayacaktım.Babamdan diyabetle ilgili bulabildiği bütün kitap ve dergileri bana getirmesini istedim.Günlerce okudum,okudum,okudum...Ama mutlaka pompa kullanmanız gerekiyor gibi ifade hiçbir kaynakta yoktu.O doktor bana yalan söylemişti.Başka doktorlarla konuştum,bana verilen kasetleri dinledim.Daha derine indiğimde gördüm ki bu bir yarış için söylenmiş bir yalandı.Cihaz satıp da prim alabilmek için söylenmiş bir yalan.Her sene Antalya'da Diyabet seminerleri oluyormuş ve doktorlara sattıkları pompa başına prim veriyorlarmış.Bu ülke nasıl bu hale geldi deyip bir daha ağladım.Ertesi gün doktorun karşısına dikildim ben bu makinayı kullanmayacağım,insüline devam edeceğim dedim.Gerekçesini yüzüne vurmaya utandım ama anladım ki onlar yutturabildiklerine veriyorlardı bu pompadan.Aslında insülin pompası enjektörden çok daha kullanışlı ve sağlıklı.Ama doktorun bu tavrı bir kere soğutmuştu beni...
Hastaneden ayrılma vakti gelmişti.O kokudan ve vücudumdaki morluklardan kurtulmak istiyordum artık.2 hafta boyunca tanıştığımız herkesle vedalaştık.Suat abiye moral verecek birşeyler yazıp vermek istedim ama cesaret edemedim.Ziyaretine gelirim birkaç gün sonra diye düşündüm..
Okula döndüm,normalde devamsızlıktan kalmıştım ama hocalarım dahil herkes çok yardımcı oldu.Yurttan ayrılıp eve çıktık.Arkadaşlarım bana teselli veriyordu.Diyet yemekler yaparız hem biz de sayende zayıflarız,sağlıklı besleniriz diye.Ev arkadaşım Gülbahar birgün eve geldiğimde sana bir sürprizim var dedi.Mutfaktan güzel kokular geliyordu.Tatlı canım istediğinde kullanırım diye aldığım diyabetik şekerden bana kek yapmış.Çok duygulanmıştım,çay demleyip bir güzel yedik keki.1.dönem bitmeye yakındı,sınavlara sonradan girdiğim için herşey karışmıştı.Memlekete dönmemize az kalmıştı.Birden Suat abi geldi aklıma.Onu unutmuştum.Denizli'ye dönmeden bir kez daha görmek istemiştim.O gün okul çıkış hastaneye gittim.Suat abiye iyileştiğimi,normal hayata ayak uydurduğumu.İnsülinlere de alıştığımı söyleyecektim.Merdivenlerden çıkarken annesini gördüm.Gözleri şişmiş,bitkin bir şekilde merdivende oturmuş ağlıyordu.Soramadım,Suat abi odada mı,yerinde mi diyemedim.Hemen odasına koştum.Yatağı boştu.Yan odalarda tanıdıklarımdan birileri var mı diye bakındım.O patavatsız kız vardı.''Suat abi nerde yatağını toplamışlar''dedim.''O öldü''dedi.
Donakaldım.neden,niçin,ne zaman diye sormadan ayrıldım hastaneden.Ağlaya ağlaya eve gittim.Yapamamıştı demek ki.Vücuduna yenik düşmüştü.Nişanlısını,anacağını bırakıp gitmişti...Çıkınca yine haberleşiriz diye annesi Suat abinin cep telefonu numarasını vermişti bize.Birgün eşyalarımı toparlarken o kağıt geçti elime.Arasam dedim şimdi kim çıkacak karşıma.Ne diyeceğim...
Onun için şekerler umudunuzu kaybetmeyeceksiniz,ne olursa olsun güleceksiniz ve ölene kadar savaşacaksınız...

Hiç yorum yok: